Arkeolojik verileri anlamlandırmanın çeşitli yolları var. Bunlardan biri simgelerin yorumlanmasıdır. Claude Levi-Straus, mitosları soyut kurgular olarak düşünürdü ve Ernst Cassirer ile birlikte dili ve simgeciliği insan kültürünün temel karakteristikleri olarak gördüler. Çünkü Cassirer’e göre: “Simgesel iletişimin kazanılmasıyla, insan yaşamının tümü radikal biçimde değişti, diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında insanlar, artık sadece daha geniş bir gerçeklik içerisinde değil, fakat daha çok ‘gerçekliğin yeni bir boyutunda’ yaşamaya başladılar”.
Bu yeni iletişim belki de insanları daha soyut düşünmeye, kendilerini sembollerle ifade etmeye itiyordu. Bu nedenle simgeler üzerine düşünmek, insanı ve onun anlam dünyasını yorumlamakta epey işlevsel olabiliyor. Ayrıca yine Cassirer’in deyimiyle: “Simgecilik evrenselliği nedeniyle insan kültürünü anlamada bir ‘açıl susam’dır”. Ancak öyle iddialar var ki, “temsili şemaların, anıtsal heykellerin ve maddi kültürün fallus merkezci öğelerinin, özellikle de Türkiye’nin Neolitik ortamında önemsiz gösterildiğini” iddia ediyor. Bununla ne kast edildiği şöyle açıklanıyor: “ ‘Fallus-merkezci’ terimiyle temel kültürel gösteren olarak erkeklere ayrıcalık tanınmasından ve Türkiye Neolitik ortamının maddi ve kültürel dağarcığı içerisinde güç ve yekte kaynağı olarak, hem insan hem hayvan, erkekliğin odak noktasına konmasından söz ediliyor”.
Göbeklitepe’de görünür olan tüm sembol ve figürler yorumlanıp çözümlenebilir. Bunların altyapısı mitolojilerde mevcut. Taştepeler erekte halde hayvan simgeleriyle doludur: Domuz, Yılan, tilki, boğa, yaban öküzü, eşşek, ceylan, keçi, koyun, aslan, akrep, örümcek, karınca, turna, flamingo, akbaba, kurt, sürüngen ve buna benzer pek çok erekte halde hayvan figürü yontma tekniğiyle günümüze dek gelmiş durumda. Ayrıca aslanlı dikilitaşın olduğu bölümde birde, erekte ya da, doğum yapmakta olduğu sanılan kadın figürü var. Kadın ve aslan, Anadolu’ya oldukça tanıdıktır. Afyon’un kutsal Frig Vadisinde Ana tanrıçanın erekte olmuş iki aslanı Ana tanrıçaya arbılmış durumda birer simgedirler. Öyle ki, bebek beklentisi olan insanlar, Ana tanrıçanın aslanının eril organının figürine ellerini yüzlerini sürerek fallusu yıpratmıştır. Bu bir tapınmadır. Aslında Ana tanrıçaya inanıyorlar ama aslanın eril organına şefaati olur misali tapınıyorlar. Burada mitlerin çok anlamlılığını unutmamalıyız. Bu hayvanların bir kısmı zaman içinde evcilleştirilmiş olsa bile, görünüşler, halleri korku ve endişeye yöneliktir. Örneğin kurt figürü Fenris misali çocukları yiyen korkunç bir canavardır. “Fenris Kurdu yaklaşarak kocaman ağzını açar, alt çenesi yeryüzüne, üst çenesi gökyüzüne ulaşır ve yeri olsa ağzını daha da açacaktır. Gözlerinden ve burun deliklerinden alevler saçılır. Fenris Kurdu’nun yanına gelen Migrand Yılanı sel halinde, havaya ve sulara yayılan bir zehir kusar.” Yine akbabalar bu tür bir endişe verirler. Zamane kültüründe insanın ruhunun akbabalarla göğe yükseldiğine inanılırdı. Gökyüzüne gömmeye bırakılan ölüleri yiyen kuştur akbaba. Göbekli Tepe’de de aynı işlevi görmekte, adeta karnında bir insan taşımaktadır. Bu leşçil kuşlar için kase gibi bir çok sunak izleri görülmektedir. Bir dikili taşın tepesine konulan cesedin etlerini yiyen akbaba uçarak cesedin ruhunu göklere çıkarır, ve ölülerin öteki dünyanın kapısına taşınmasına eşlik edermiş. Doğum için de önemli bir hayvandır akbabalar. Hatta Çatalhöyük’te bebek taşıyan bir akbaba formu mevcuttur. Tıpkı günümüze kadar uzanan, bebekleri, leyleklerin getirdiği masalı gibi….
Mitoloji de Gaia’nın da yılanları vardır. Yarı kadın yarı yılan olarak tasvir edilen Echidna, aslında günümüz Delphi tapınağının olduğu yerin Ana tanrıçası idi, Apollon onu öldürüp orayı kendi tapınağı yaptı. Bir Ana tanrıça daha yılan ejderha konumuna itilir. Echidna, Yunan Mitolojisi’nde yer alan çoğu canavarın annesidir. Tartarus ve Gaia’nın kızıdır. Kendi gibi Tartarus ve Gaia’nın çocuğu olan Yanardağ Tanrısı Typhon (Piton Yılanı) ile evlidir. Kronos ve Titanlar zamanında, eşi Typhon ile Olimpos tanrılarına saldırmış ancak yenilmişlerdir. Bunun üzerine, tanrılar onları Etna Yanardağ’ının altında bir mağaraya hapsetmiştir. Çocuklarının bazıları Nemea aslanı, Kerberos, Himera, Sfinks, Medusa idi. Medusa, gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişil canavardır. Perseus, Medusa’nın başını kestiğinde Poseidon’dan olan çocukları Pegasus ve Chrysaor dışarı fırlamıştır. Kan damlaları Libya çöllerinde birer yılana dönüşmüştür. Daha sonra bu yılanlardan biri Mopsus’u öldürmüştür. Adana ve Mardin’de ki Şahmeran Efsanesi de, Anadolu’da yılan ve kadın birlikteliğine örnektir. Hekimlik Tanrısı Asklepios’un taşıdığı asa tek yılanlıdır. Zeus’un peygamberi Olimposlu Tanrı Hermes, büyücülük ve simyayla da ilişkilidir ve asası çift yılanlıdır.
Yazıyı sonlandırırken belirtelim, Sümer mitleri evreni, dünyayı, insanı ve doğa olaylarını kişileştirerek açıklar, yani mitler insandır, simge ve sembolleri hayvan. Asya ve ön-Asya mitleri ise hayvanlardır. Göbeklitepe sembollerinden mitsel yılan bir yandan Hatti diğer yandan Sümer’e taşınmış olabilir. Zira her iki kültürde yerlidir.